Müsveddeler 2019
Bir yıldızın doğumunu ve ölümünü seyir edecek
kadar uzun yaşadım. Her saniyeyi saatler hatta yıllar yaptım. Her an bambaşka
çiçekler hoş kokular biriktirdim. Anılarımda sonsuzsun.
Her doğum güzeldir, kutlanır o yüzden
doyumsuzca.
Her yeşerme paha biçilmezdir; enerjisiyle
ısınırsın salt karanlıkta. Her özgürlük asidir lakin bir o kadar huzurlu.
Yıldızın ayağa kalması bağımsızlaşması ve gözden kaybolması, senin ona
kattıklarınla var olması.
Her yıldıza isim veririm bu yüzden. Kendime has
isimler. Onlarla çağrıştırdıkları başka şeyleri yaşarım, defalarca. Ama yalnız
birisi Sirius olabilir. Tanrının gözü...
Her ölüm sancılıdır, ölümün yarattığı doğuş da.
Yıldızın ölümü devasa bir karadeliğe neden olabilir, tüm var olanı öldüren.
O halde sorarım size saniyeyi yüzyıllar haline
getirmiş bir gezgin yıldızını hangi aşamasında gözlemleyebilir?
Doğumu, erginleşmesi yahut sonsuz sonu?
⁕
Uzaklardan kaleme alıyorum bu satırları. İnsanoğlunun hiçbir
ölçü biriminin tanımlayamayacağı bir uzaklık. Ne Kaf dağında bedenim ne de o
kutsal bahçede ne ayaklarınızın altında başka bir dünyaya sıkılıyor bedenim, ne
de başınızın üzerinde yaratıcıya yükseliyorum. Uzaktayım sadece
Mekânım yok, zamanımın olmadığı gibi.
Yaşamıyorum bir bedende,
Yaşayamıyorum,
Yaşlanamıyorum.
Bugünümü takas ettim sonsuzluk ve biraz tütünle,
artık ölene kadar ölümsüzüm.
Bir ütopya kurdum. Bulmak için, koştum. Evrenin
ruhunu deştim Olimpos’tan çaldığım kılıçla.
Dayanamadım dünümü de sattım daima sonra gelecek
olanı da karşılığında birkaç puroya.
Gençtim ve toydum. Yanlış kararlar zincirinde
sahip olduğum tek şeyi de kaybettim.
Ruhumu.
Sonra Sartre oldum, "VAR OLMAKTAN BAŞKA
HİÇBİR ŞEY YOK"
⁕
Zamanla olan kavgam bu kadar kısa değil aslında. Zamandan hep
nefret ettiğim için zamansızlığı seçiyorum. Bir insan var olmayan ve sadece var
olan soyut kavramların sonucuna verilen soyut bir isimden nefret edebilir mi
sorusunu sordum kendime. 16 yaşımda değişimden nefret ettim. Çünkü 15 yaşımda
zamanı var eden şeyin değişiklik olduğunu anladım. Sakinliğe ve durgunluğa âşık
oldum. O gün insanlardan nefret ettim. Çünkü her şeyi daha da boktanlaştıran
insanlardı. O gün hiç doğmamış olmayı diledim tanrıdan. 17 yaşımda ondan da
nefret ettim. Bugün de nefret ettiğim şeylerin hepsinin hiç var olmadığını fark
ettim. Varsalar bile benim zamanımda yoklar. Bugün bir gün daha yaşlandım.
Doğumumun üzerinden geçen zaman, tam da bugün ölümüm için tuttuğum yasların gün
sayısına yetişi. Artık doğmamış kadar berrak ve safım.
⁕
Zamanı yaşadığınızı düşünüyorsunuz. Bir gün
geçirdiğinizi ya da yaş aldığınızı. Fakat zamanın bilinçli canlıların
oluşturduğu değişim şartı ile var olan bir kavram olduğunu unutuyorsunuz.
Zamanı yaşamak için dünden farklı bir gün geçirmeniz gerekir. Eğer bu bilinçten
uzaksanız sizin yaşadığınız şey yaşam değil önemsiz bir karakterin önceden
kestirilebilen düşüncesiz eylemleridir.
Bu içi boş yaşam "kendinde varlık"
olarak karşımıza çıkar. Bulunduğunuz grup içerisinde taş, ağaç ve böcekler
bulunur.
Zamanınızı yaşayın.
⁕
Hiç olan yarınım, tüm varlığıyla karşımda.
Suratındaki çizikler hiçliğin bir paravanı. Yıpranmış cildi, acının her tonunu
içine hapsetmiş bir sünger; kaşları tersine yay, ruhu gerçeğin bıçağı ile
yırtık ve biçimsiz.
Ben,
Karşımda olan sadece ben. Ne benden fazla ne de
az. Bulantılı bir çift göz. Ortada buğulu ayna. Bugünüm yarınımı seyir ediyor.
Yankılanan birkaç sözcük. "Neden varsın?"
Cevabı veren yarınım, "Ben olabilmem
için."
Ben olabilmem için varım, seni
sen yapan kesikleri açmak için.
Ruhunu yeniden ve yeniden boğazlamak için.
Amaçsız bir gezgin olduğunu her anında kulağına fısıldamak
için varım, seni senden uzak bir sen yapmak için.
Kendini oluşturmaya çalıştığın her an bunun son bir çırpınış
olduğunu anlatmak için.
Kibirlendiğin her an nefes alan bir toz parçası olduğunu
göstermek için varım.
Sen bulutların ardını düşlerken ben dalları kırılan fidanları
haykırırım.
Ve tüm bu acıların bilincinde, mutluluğu aramanın ne kadar
acizce olduğunu çizerim kaderine.
Sen hayalsin, ben gerçek;
sen mavisin, ben gece.
Ve hepsinden öte,
Sen ve
Ben
Yalnızca kendini doğrulayan koca bir yalan.
⁕
Sevgi barbarlık ve yapaylıktır.
Barbarlıktır çünkü sevdiğin kişiyi tercih ederek
yaparsın bunu. Belki de geleceğini karartmana değmeyecek birileri için yıkarsın
geleceğini. Barbarlık anlaşılmazlıktır yani sevgi anlaşılır olsa dahi bireye
anlaşılmaz gelir. Ve anlaşılmazlık karanlığın gardiyanıdır.
Yapaylıktır çünkü var olan dengenin
bozulmasıdır. Var olan sıradanlaşan insanlar içerisinden birini seçip onu
diğerlerinden ayırmaktır. Nitekim bu yapaylık aşırıya kaçan post modern
kültürde yılışık ve cıvık ilişkileri doğurur.
⁕
"Gerçek çıplak ve bir o kadar soğuktur. Gerçek
kınsız kabzasız alabildiğine keskin bir kılıçtır. Onu kullanmaya cesaret eden
herkesin bir uzvunu alır ve hiçliğe taşır. Sanmayın ki kesip biçtikleri vücudun
uzuvlarıdır, onlar ruhun parçalarıdır. Bu nedenle gerçekle dans eden kişi
yoksullaşır. Zira sahip olduklarını karşılıksız verir. Ruhunu satar, kendini
paralar yok yere.
Siyahlaşır, gerçekle sevişenler,
Silahsızlaşır. çünkü bilir ki, yükselen
karanlığı engelleyecek mermiler yoktur. Dostun tatlı sözleri ile kapanmaz o
derin kuyu. Bazen ruhta açar gediklerini, bazense hayatımı kullanır çete
tablosu gibi.
kimliksizleştirir sizi gerçek, uzaydan dünyaya
bakan astronot gibi ne tanrı nazarında ne de herhangi bir insan için en
sevdiğiniz filmin gereksiz bir ayrıntı olduğunu söyler size. Ama, yine de sırf
gülün diye 32 dişiniz ile birden gerçekliğe, yalanı öğretirler size
anneleriniz. Kalbinizde yalandan bir fidan dikerler; büyüyünce, şeytan ile
ruhunuzu pazarlarken, dışarıdan en yakın dostunuza yalandan gülümseyebilin
diye. İşte gerçeğin kayıtsız siyahına karşın kurduğumuz ütopyaların pembeliği
böyle resmedilebilir sözcüklerle. Belki de en yüce beynin aktarabileceği tek
vasiyet budur. Ben yenisini yazana dek."
Yorumlar
Yorum Gönder