Müsveddeler 2020

 

Kaybeden her zaman vardır, vardır ki kazanan belli olsun. Her oyun ve yarış gayesini bulsun.
Artık görebiliyorum. Kazananın, kaybedenden tek farkının; kazandığını düşünmesi olduğunu. Artık görebiliyorum güzelliğin çirkinlik olduğunu. Ve soruyorum, ne önemi var?
Ne önemi var dünyanın en güzel kadını olmanın, hala çirkin olduğu için ağlayanlar varken?
Ne önemi var her kadının hayalindeki erkek olmanın?
Ne önemi var her şeyi bilen olmanın, hala bilgini veremediğin insanlar varken?
Ne önemi var bu dağın taşın, bu yolların, her yolun sonunu sen yapamamışken?
Ne önemi var savaşmanın, uğrunda savaştığın şeyin bilincinde değilken?
Ne önemi var hayatta olmanın, hayatta olmamayı düşlerken?
Bak hepsini yerle bir ediyorum. Tüm putları baltamdan geçiriyorum.
En nihayetinde
Sana
Geliyorum.
Ne önemi var, sevgilim, sevgimin?
Bu kan. Yüzümü oluşturan, hücrelerimi besleyen ve beni bu hayatta tutan. Evet bu kan. Ne önemin var, damarlarımda olmanın.
Her şeyin yanlışlığında senin doğrun ne eder ki ?
Üzerinde beş para etmez çapulcular raks ederken sen belini doğrultsan ne olur ki ?
Yıkılır mı sırtındaki keneler, sen kendini düzeltirsen ?
Döner mi dünya tersine, Atlas silkinirken ?
Ey, en büyük bilgin!
Nefes almayı unutursam, ölümü de unutur muyum ?
Ölümü unutursam, ölümsüz olur muyum ?
Ölümsüz olursam, doğmamış olur muyum ?
Eğer doğmazsam da hiç var olamadan yok olmuş olur muyum ?
Peki sen, nefes alan en aptal adam. Neden benim aynamdasın?

 

 ⁕

 

Benin içindeki o karanlık mahzenden daha karanlık bir odaya açtım gözlerimi, belki de kapadım. Umurumda değil.

Sanırım uyandım. Çünkü Zihnimi tanıyorum ve burası orası değil. Tavan beyaz, oysa zihnimin tavanları siyah ve az da lacivert olur. Bu rengi veren sıvamasında kullandığım hatta tamamını oluşturan katrandır.

Yatağım, duvarlar ve hemen yanımda duran kitaplar. Hiçbiri değişmemiş. Bugünde kimse beni uykumda öldürmek istemedi anlaşılan. Dünden kalan midem kıyılmanın eşiğindeydi, katlanmış ve içinde bulunan viski ile bütünleşmiş olması muhtemel. Kahvaltı yapmalıydım. Kitapları tek hareketle yere döktüm. Bir sigara aldım ve yaktım. Parmaklarım da değişmemişti. Dişlerimle yonttuğum tırnaklarım ben kadar çirkindiler. Şu an sigaramın yanında tırnaklarımı da yakmak için her şeyimi verebilirdim.  Tırnaklar yanabilir miydi ki

 

 ⁕

 

Kaygı yahut endişe zamanda sıkışıp kalan ruhlarımızın feryadıdır.
Birey geçmişin yıkıntısını bugüne taşırken, geleceği planlasa dahi evrenin kaosa evrildiğini hatırlar. Tek tek kurgulanan gelecek yine de bizim kontrolümüz dışında gelişebilecektir. İşte bu kontrolsüzlük ve yetkisizlik bireye kaygı olarak yansır.
Ve "İnsan endişeden yaratılmıştır."

 ⁕

 

 

Bir anlamı vardı tüm bu nefeslerin. Bir kadın. Hayatımı kendi üzerime kurmayı denemiştim. Fakat temelim çok cılız kaldı, bir insan daha ekleyeyim dedim. Sonrasında ben kalamadım. Çünkü güzelin yanında iğrenç olanın tabloya tek katkısı güzeli çirkinleştirmek olurdu.
O gün biz öldük.
Sen doğdun

 

 ⁕


İnsanları düşünmektense, düşlemeyi seçtim daima.
Onların bugünlerini değil en iyi yarınlarını kurguladım kafamda. Geç anladım biraz; insanlar, insan oldukları için her zaman iyi ile aralarını açmak zorundalardı.
Dekor olduklarını anladığında hepsinin fişini çektim. Çünkü benim hayatımda benimle varlardı ve var oluşları yalnızca bitkisel yaşamdı.
Öte yandan her insan kendi tanrısıydı; çünkü kendi yaşamına insanlar doğuruyor ve bazen de günü geçmiş bir süt gibi döküyorlardı.

 

 ⁕

 

Ölümden daha kötü şeyler var dünyada. Mesela planlı ölüm. Ölümünü planlamak. Şartsız ve koşulsuz soyunmak sonsuza.
Hem de hayatın baharında. Bir yere davetlisinizdir, orada yapacaklarınızı düşünürsünüz. Onu gireceğinizi ya da ne kadar hoş sohbetler edeceğinizi. Ama o davete icabet ettiğiniz ilk adımı geri çekmek istersiniz ya. Boş ver dersiniz, bir işe yaramayacak. Hah işte, dünyada öyle benim için. Değiştirebileceğimi düşündüğüm her şeye hiçbir etki bırakamamak. Sert bir kaya gibi yerinde oturan dünyayı kalbine taşımak.

Ölümden daha kötü şeyler var bu hayatta. Her günü her anı ölümü düşünerek geçirmek mesela. Kuşkusuz bu ölümü yaşamak. Yaşatmak, onun yerine, ölümü.

Ne de olsa süzülen bir et parçasıyım. Tam şurada canıma kıysam 10 kişi 3 gün ağlayacak ardımdan. Sonra onlarda süzülmeye devam edecek. Süzülmek diyorum çünkü temas yok. Ne bir maddeye ne de bir bedene, temas olmadığı için etkilemek de yok. Gözlerinizde olan iğrenç insanları ve dünyayı beyninize taşıyıp düzeltmek için teoriler yapmanız boşuna. Çünkü değişim yok.
Geldiğimiz dünyada tek başımızayız. Zamanda yalnızız, dünyada yalnız. O halde bu yalnızlığı hiçlikte yaşasak ne far keder ki? Yani zaten hiçbir amaç gütmeyen nefeslerimizi bir daha çekmesek; yemesek mesela en sevdiğimiz yemeği, ya da sevmesek zaten bizi görmeyen sevgiliyi?
Burada da yalnızız. Soruya neden olan yalnızlık, sonuçta da var.
Yine de cevap vereyim. Hiçbir şey olmaz. Çünkü hiçbir şey yok.

 

 ⁕

 


Gerçekten kaçmak için var olduk hepimiz. Çünkü gerçeği kabullenecek kadar sert olamadı ruhumuz. O keskin bıçak ile yüzleşemedik. Bu yüzden bizim kadar eski bir varlık yalanımız. Muhtemelen henüz konuşamadan yalanları icat ettik.

 ⁕


Bu dini savunucular her zaman derler ya insanın fıtratı vardır diye evet gerçekten fıtratımız var. İnsan var olmadan önce sahip olduğu şeyler var. Sahip olduklarımızdan en çok göze batanı yalnızlığımız. O kadar yalnızız ki aslında yalanlar söylüyoruz. Günü kurtarmak için anneye babaya söylenen tatlı yalanlar değil bunlar; kendimize söylediğimiz, geçiştirilemeyen yutkunmak istediğimizde mideye değil de kalbe inen o koca lokma.
İnsan elbette bir ceset kadar yalnız olduğunu biliyor. Her ne kadar hemen yanımda sakince nefes alarak uyuyan kardeşim olsa da aslında koca bir yalnızlık içinde olduğumu biliyorum.

Bu yalnızlığı hissedince yüreğimizde, yalanımıza inanıyoruz. Yalnız değiliz, birileri var. Birileri var ve yanımızdalar. Hemen eşiğimizde bizi gözetliyor ve iyi olacağımızı umut ediyorlar. Canımız yandığında hemen koşup sarılabileceğimiz birileri var.
Bazen gerçekten birileri olur. Size tüm bu yalnızlığı unutturacak, sizin yanınızda olacak birileri. Fakat bu sizin için midir?
Yani yanınızda olan birileri, sizin için mi oradadır yoksa kendi yalnızlıklarını dindirmek için mi. Kısacası birilerinin olmasının nedeni, o birisinin kendi çıkarı mıdır yoksa size duyduğu saf sevgi mi?

Eğer sohbeti kurduğumuz temeli anımsarsak, birlerinin de fıtratında bulunan yalnızlığı unutmak için sizin yalnızlığınızı yıktıklarını anlayabiliriz. Kısacası birileri vardır, ama kendileri için.

 

 ⁕

 

Ben ile ben
Deli gibi yağmur yağıyordu. Aldırmadan ruhumuza da alıp çıktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nereye gideceğimi ya da ne düşüneceğimi. Zaten amacım kalmamıştı ya, senden sonra. Neyse boş verelim bunları şimdi. Sadece kaçmak istedim. O, dört köşesinde duvar olan yerden. Kaçtım da. Keşke yürümek düşüncelerimi de ardımda bırakmamı sağlasaydı.
Birkaç sokak ilerledikten sonra o yağmurun altında küçük bir kuytuya çektim bedenimi. Yağmur rüzgarla birleştikten sonra ufak ufak yüzüme çarpıyordu. Canımı yakmıyor diyemem ama bunu umursadığımı da söyleyemem. O gün o kuytuda, o yağmur yüzümle cenk ederken, bir karar aldım sevgilim; seni daima sevecektim.
Ardıma ya da önüme bakmadan sadece seni sevecektim. Gerekirse nefes bile almazdım. Almasam, hatta ölsem ve ölümden sonra da başka bir halde yeniden olsam yine seni sevecektim.
Ne yalan söyleyeyim, canım yanmıyor değil. Yanıyor elbette ama sevgi ve hüzünden hatta acıdan daha güçlü şeyler var biliyorum. İnanmak en güçlüsü. Ve ben sana inanıyorum. İnanç ise bunu gerektirir.
Tanrıyı filan siktir ettim ben,
Ben sana inandım. Dokunuşuna ve gülüşüne. Sana taptım be kadın.
Ve
Eğer tanrı hüzne ferman verdiyse eyvallah der, fermanı kefen yapar yakıştı mı diye anneme sorarım.
Bu dünyada değerin en makul ölçütü karşına almaktır sevgilim. Ben seni yanıma, kalanları da gücenmesinler diye karşıma aldım. Arkadaşlarım karşımdaydı. Annem ve babam, abim ve kardeşim, geleceğim ve geçmişim, tanrım ve dinim...
Her biri emrine amadeydi ve karşındaydı. Tanrıma esas duruşta.
Zamanı ve mekânı da unutmadım. Koltuğunun hemen karşısında boy gösterisindeydiler. Seni sevmek için zaman tanımadım sevgilim. Ne de mekân...
Çalışırken ya da tütün ve biraz kâğıt ile intihar etmeyi denerken, sevdim seni. Sadece sevdim.
Eğer çok meşgulsem de itina ile hemen müsait olup seni sevmeye devam ettim. Bazen de sevgime meze olsun diye iki duble çaktım gelişine.
Şimdiyse sen bana tüm bu yaşadıklarımızın eskide kaldığını söylüyorsun.
Olsun antikaları da severim; seni sevdiğim gibi.
Olsun sevdiğim şey olabilirim; geçmiş gibi.
Olsun ben daima seni severim; sana tapar gibi.

 

 ⁕

 

 

Toplumun kullandığı dil yani gündelik dil maddeyi tanımlayabilecek kadar objektifleştiremez, sadece daha da öznelleştirir. Bu öznelleştirme; o andan daha öncesinde, bireyin tanımladığı diğer maddeler sayesinde oluşturduğu öz ile ilgilidir. Bu öz var olan bilgi bankası olarak düşünülürse bunun bilincinde olan ve onu kontrol eden, düşünen ve hisseden şey ise bilinçtir. Bilinç bilgi bankasında edindiği veriler ile dünyaya bakar. Bu da demektir ki birey her gün ve her an daha da koyulaşmış bir öznellik içinde var olacaktır. Bu tür bir var olma içerisinde kendini bir başkasının yerine koyma eylemi hiç de samimi değildir. Yalnızlaşan birey daima daha da yalnızlaşmak zorundadır. Bu yalnızlaşma ona içten içe zarar verdiği için dönüp yalnızlığını diğer insanlarla birlikte olarak gidermek ister. Zaten burada da devreye toplum girer. Herkes olmasa da toplumun büyük bir çoğunluğu, karşı koyamadıkları öznellikleri nedeniyle kendilerini başkaları ile birlikte olmaya zorlarlar. Bu toplumda herhangi bir ilişki muhtemelen yalnız kalmamak için oluşturulacaktır. İlişkiler ya da bağlılıklar artık romantik ve hatta şiirsel doğasından sıyrılarak neden sonucu içinde barındıran bir ticaret ilişkisine döner. Bireyler kendi yalnızlıklarını başkasının yalnızlıklarını yok ederek giderdikten sonra diğer arzularını tatmin etmeye çalışırlar. Bireyin doğası daha doğrusu canlının doğası üremektir. Zira en temel yapıtaşı olan nükleik asitleri yani genetik bilgisi bunu emreder. Tüm eylemlerin ve her nefesin altında kokuşmuş bir cinsellik vardır. Bu cinsellik kokuşmuştur çünkü yüzlerce yıl boyunca düşünülen fikirler, geliştirilen icatlar ve üretilen sanat bir kimsenin hayvani duygularıyla yaşaması için değildir. Hayatını cinselliğe adayan insanlar, ayak takımıdır. Ve ayak takımları sömürülmeye muhtaçtır!
Eğer yerde kendi isteği ile sürünen bir melek görürseniz, üzerine basmak en doğal hakkınızdır.

 

 ⁕

 

Bağımlılık mesela, tütüne ya da alkole…
Bağımlılık bizim ona bağladığımız duygu ve anı yüzündendir. Bir insan nikotine bağımlı diyerek kesip atmazsınız. O insanın nikotinden ne aldığına bakmalısınız. Ve daha da önemlisi nikotinin verdikleri, insan için götürdüklerine değer mi bunu bilmelisiniz. İşte bundan sonra insana, "içme şu meledi" diyebilirsiniz. Bunları yazdım geçen gün. Şaşırmamalıyız, yine seni düşünüyordum. Sanırsam bağımlıyım ben de hem tütüne hem de sana. Sensizlikten tütüne, tütünsüzlükten de sana. Ama daima, sana.
Peki, beni sana bağlayan neydi? Tütünde seni buluyordum ya, sende ne buluyordum sevgilim?
Bir sigara yakıp düşündüm. Anlatıyorum sana da senin yüzünden tütüne, tütün yüzünden sana, yaşamak için her ikinize âşık oldum. O halde sende ve şu sarı tütünde hayatı buldum. Peki, annem neden ölmemi istiyor?

 

 

 ⁕

 

 

 

Bir yıldıza âşık olmak mı?
Kafan bozuktur içersin sahilde bir yıldıza bakar ve düşünürsün. Canın sıkılır bir sigara yakarsın, göz göze gelirsin tekrar ben buradayım dermişçesine parlar. Yıllar geçer mutlu olursun rayına oturtursun her şeyi ne derdin ne de tasan vardır artık. Böyle kovalar yıllar birbirini. Bir gün ayağın kaydığında bakarken gökyüzüne, herkes gitmiştir her şey bitmiştir ama o halen aynı yerinde ve saatinde durmaktadır. Tek tesellin yıllardır her şeyini anlattığın o yıldız. Ama o da vurur bir yandan, kim bilir kaç kişi dert yanmıştır ona olan aşkından..." "O sırada yükselir yıldız, göğü kaplar ve dalar tek taraflı konuşan kadına. "Sanma ki herkes anlatır derdini bana. Sensin bana en yakın olan şu dünyada. Ama unutma benim işim ayağa kaldırmaktır, inançla. Ve sonra bırakmaktır seni rüzgâra. Bırakmalı ki bulsun kendini insan. Bulsun ki yaşasın bu hayatı gözünü bile kırpmadan. Sorarım sana, hissettin mi bensizliği yılların kölesiyken? Düşündün mü beni, onlar ile gülerken? Hayır, kapanma ayaklarıma çünkü sen çok daha güzelsin dik dururken. Üzülme dünyaya bakarken beni bulamadığında, ben hep buradayım yeter ki bak bana. Buradayım ben gözünü bile kapasan da. Buradayım ben halinden memnun olsan da. Buradayım ben sarmaşıklar kabrini sarsa da. Ben buradayken sen de buradasın, yüreğimin tam ortasında." Duymadı bunları kadın. Çoktan sigarayı söndürmüş bir daha düşmek için kalmıştı ayağa.
Üzülmedi koca yıldız, dedi ki sonra "anılarımla sonsuzsun." Buydu Çoban Yıldızının hikayesi. Sevdiğini görmemek için dua eden bir aşık. Çünkü onu görürse, kadın düşmüş demekti. Bu halde görmemek kadın için daha iyiydi.

 

 

 ⁕


Önce uyanmış, ardından bir sigara yakmış ve daha sonra olup biten tüm her şeyi gözlerimin önüne yıkmıştım. Şimdiyse tüm bu yıkıntılar arasında dayanamayarak elime babamdan kalan tabancayı almış aynaya bakıyordum. Tabancayı kaldırıp şakağıma dayadım. Acaba tetiği şu an çeksem ne olurdu? Namlunun ucunda olmayanlar yani ölmeyenler yaşamına devam edecekti. Peki bana ne olacaktı? Merminin içindeki barutun patlaması nedeniyle oluşan enerji çıkışı tabancayı geri itecekti. Saçlarımı kopartarak kafatasıma dayanan mermi başımı öncelikle biraz itecekti. Kafatasım bir andan sonra dayanamayacak ve kırılacaktı. Eğer şanslıysam ve mermi şirketi beni yarı yolda bırakmazsa mermi devam ederek önce beynimin frontal lobunu parçalayarak ilerleyecekti. Tutuşumda bir hata yapmazsam kafa yapım nedeniyle yaklaşık 10 derece kayma nedeniyle sol şakağımın üst taraflarından çıkacaktı. Ardından bilincimi kaybedecek ve ayaklarıma, ayakta dur emrini artık veremeyecektim. Bu nedenle yere düşecektim. Eğer o sırada, hayatımın hiçbir bölümünde beni duymayan ya da duymak istemeyen, belki de duyabilecek kadar var olmayan tanrı, benim yanımda değilse orada ölecektim. Belki bedenimden akan kanı gözlerim ile göremeden önce yok olmuş olacaktım. Peki diğerleri? Diğerlerine ne olacak. Ambulansa haber verecek olan kişi ne annem olacak ne de sevgilim. Şu an bu gece için kiraladığım, yatağımda güzel bir işten sonra uyuya kalmış olan hayat kadını arayacaktı. Belki bu tabloyu gördükten sonra içinde hissettiği ürperti ve şaşkınlık nedeniyle iç güdülerine sığınarak evden kaçacaktı. Onun için not bıraksam mı? Herhangi bit kişisel eşyasını burada bırakmamalı. Eğer bırakırsa polisler onu katillik ile suçlayabilir. Gerçekten aklım almıyor. Bir insanın intiharı nasıl kriminal bir dava gibi incelenir? Hayatımda aldığım en objektif karara dahi birilerini bulaştırmak zorunda mısınız gerçekten? Devlet belki de bu yüzden kuruldu ne dersin? Birileri ile birilerini, birbirlerinden sorumlu hale getirmek için. "sen bundan sorumlusun! Sonra bu da senden sorumlu, ben yani devlet de hepinizden sorumluyum. Devletten ise ben sorumluyum, yani devlet başkanı da...

 

 

 ⁕

 

Birgün gözyaşlarıyla yazılarımı okursanız, yakın! Ağlamayın hiç, çünkü oralarda duyamam sizleri. Yakarışlarınız apansız ilaç gibidir, hissedemez tenim. Olursa Birgün uzaklara gitmek zorunda kalırsam tek bir isteğim var, naçizane...
Gününüzü yaşayın fütursuzca. Fütursuzca, işte bu! Geleceğiniz yokmuş gibi. Umudunuz kalmamış gibi. Ne yarından eminiz zaten ne de kendimizden.
Gidişim acı olacak biliyorum. Belki üzülürsün ha? Anne, baba, sizler ve diğer tüm gülüşlerim...Gerek yok mezar taşına be de soğuktur. Ben hak etmem o kahverengi kumu, toprak kabul edemez bunca günahı. Ne bir orkide isterim sizden ne de bir gözyaşı. Yeter ki geceniz güzel olsun. Öyle bir zamandır ki bu gece, tüm intiharların kanının konağıdır o. Şekilsiz ve koyu... kendisi kadar, alabildiğine koyu. Bir kan kadar koyu. Yakın bu hayatı, yakın bu müsveddelerimi. Yakın bedenimi ve ruhumu. Bu kadar koyu fazla bana...
Duygularım...
kalbimdeki o hançer.
Anne.
Ağlıyorum.
Ölümü seçmek istemezdim. Boğulmak istemedim.
Yoruldum.
Korktuğum her şey, her yerde; aynam göz bebeğim ve geçmişim.

 

Düştüm mü diyorsun?
Kendini yaralı mı hissediyorsun?
Ey adi ruh, senin yerin, yerin dibidir!
Çamurların arasında yuvarlanan bir domuz gibisin, ne hakla tanrıların meclisine girmeye yeltenirsin.
Tanrı olmak kolay mı sandın? Göklerde olmak için en sivri kayaları aşmak, en çetin duvarları delmek gerekir. Acınası ruhun ilk mızrak darbesiyle yere serildi. Sen tanrı olmayı hak eder misin?
Tanrılar doğmaz, tanrılar var olur; ölüme rağmen nefes alır!

 

 ⁕

 

Nietzsche'nin kederini anlıyorum galiba. Hayvanlaşmış toplumdan uzaklaşarak daha kutsal bir duyguya yol almak. Fakat kendi kabuğunu geride bırakmanın ve o kabuğa sahip kimselerin inleyişlerine kayıtsız kalamamanın burukluğu bu. Kısaca yakalamak için koşarken arkada bırakmaktan korkmak.

Anaksimandros'un karamsarlığını anlıyorum galiba. Sonsuz acıyı, sonsuz cezayı ve sonsuzlaşmış geceyi. Var olan her şeyin kara bahtını... Sisifos'un çabasını anlıyorum galiba. Dünyanın salt acısına karşı baş kaldırışını. Hayatı boyunca bir şeylerin değişmesi için denemeyi ama değişmeyeceğini bilmesini. Kısacası anlıyorum tabutta röveşatayı!

Hiç'i anlıyorum galiba. Kaçışlarını... Hayallerini hatırlıyorum o yaralı bilincin: "Keşke şu yol gibi geride bırakabilseydim beni bu dünyaya bağlayan her şeyi" diyen o acı iç çekişi
En zoru ölümden öncesidir derdi Kâmil abi, benim her günüm ölümden önceki son saniyem

Ve şimdi, üzerime yüklediğiniz bu koca dünyayı omuzlarımda tutmayacağımı haykırıyorum size! BEN ÖLÜYORUM!
Senden, ondan ve diğer her şeyden kaçtım. O kadar kaçtım ki, yolum Azrail’e çıktı.
Ayaklarımdaki yaralara giren taşlar, arkamda kahkaha atan sizler... Yokluğunuzun yarattığı boşluğu doldurmak için vücuduma davet ettiğim katran.
BEN ÖLÜYORUM!
BEN,
UNUTMAK İÇİN YAŞIYORUM!

 

 ⁕


Ben hiçbir zaman kazanan tarafta olamam.
Mevsimler değişir, yıllar geçer, kuşlar döner. Hatta belki dünya bile tersine döner ama ben kazanan tarafta olamam.

Kaybetmekten daha can yakıcı şey, kaybetmeyi bağrına basmak ve düşmanın olan o kaderin önünde diz çökmektir.

Güneşin doğurduğu günleri görmeyesin diye,
kaçasın diye zamandan,
yüzünü kapladığın o kalın katran.
Ve "hayat" der bunlara karşın;
"hayat başkaldırmaktır!"
Hiçbir şeye değmese de senin olan bunca kan,
Hayat başkaldırmaktır!
En neticesinde, ve bu neticesiz anda;
Öznesi sen olmayan onca düşüncenin ardında,
bir çocuk gibi sallana sallana,
İlerleyen sen,
Ve sensizliğe açılan yolda ilerleyen dünya;
Zamanın kadim dostu gök bile delinirken ruhundan;
Bir annenin gözyaşından,
Bir genç kızın çığlığından,
Bir delinin bitmek tükenmek bilmeyen, Sokrat kadar bilge, Kamil kadar emin kelimelerinden,
Ölüm daha ağır basar hayattan... Yolumun zeminini diken belledim.
Hayatımı keskin bir pusat.
Ben sensizliği cehennem belledim
Hayatım ah ‘sız bir trajedi.
Tüm bu evreni hizaya getirdiğin an,
Çocuklara sarıldığın
Güneşi selamladığın
An,
Sorumluluk daha ağır basar intihardan.

 

 ⁕

 

 

Referans Noktası I
Yakında
Yanı başımda hayat.
Uzanabilsem ona şu penceremden odama giren ceviz gibi dallarına
Neyim eksik diye sorsam gülümseyen maskelerinize
Belki fazlam vardır
Belki içimdeki karanlık bir beden büyüktür bu dünyaya.
Yakında
Yanı başımda ölüm.
Uzanabilsem ona şu kıvrak tünümün dumanına;
ay ışığında, en hakiki dilberi gibi sallanan Anadolu’nun.
İnsan dokunabilir mi dumana? İnsan dokunabilir mi ölüme. Dokunsam değişir mi? Düzelir mi? Girer mi hizaya tüm bu yıldızlar?
Yakında
Yanı başında hayalin.
Bir kadifeden elbise üzerinde.
Bedenin sevgilim,
Küfre çağırıyorsun beni
Şirk koşuyorsun önce tanrıya
Sonra bana
Haksızsın en az benim kadar.
Parmakların haklı, hakka ait bir bebek kadar
Uzanabilsem parmaklarına dokunabilir miyim?
Sevgilim?
Sana dokunursam aydınlanabilir miyim?
Yakında
Yanılasımda
Hatta öyle başımda ki,
Ne yanımda ne de arkasında.
İçinde başımın;
Boşluğun senin, yokluğu hayatın, varlığı hiçliğin.
Soğuk. O kadar soğuk ki bu gece, kanım donuyor.
O kadar soğuk ki bu gece...

 

 ⁕

 

 


Önemsiz

Bu gece her gece gibi
Geçiyor hayatlarınızdan
Şu sessiz yıldızların
Böcek vızıltılarının arasından
Gökte güneşleşen ay ışığının altında
Ben hiçleşiyorum

Bu gece her gece gibi
Geçirdiğiniz kalitesiz günün yorgunluğunu atıyor bedeniniz
Diğer güne hazırlanıyor zihniniz
Bense sonsuzluğun kıyısında geziniyorum
Bir sonraki darbe için
Hazırlıyorum yaralarımı.

Bu gece her gece gibi
İntiharı düşlüyorum
Sanki hiç düşlememiş gibi,
Yaşamayı.
Sanki hiç planlamamış gibi,
Ölümümü.
Sanki hiç yaşamamış gibi,
Sensizliği.

Bu gece her gece gibi
Geçiyor hayatınızdan, zamanınızdan.
Ama ben burada kalemimle
Yıkıyorum saltanatınızı
Sanki varmış gibi.

 

 ⁕

 

 

VERA GİBİ
Tüm bu müsveddeler
Dün yazdığım şiir
Bugün anlattığım hikaye
Önemi yok bunların
Karanlığın yahut aydınlığın
Uğruna ölünecek yarınların
Sen varsın ve var olabilirsin ya
Bu yeter
Aynı göğün altında var olan bedenlerimiz yeter
Yeter soluk alman bu dünyada
Yeter hayatı anlamaya çalışman
Sevmen yeter herhangi birini
Muhalif olman yeter şu gözü dönmüş iktidara
Sen varsın ve var olabilirsin ya
Bu yeter
Belki de yetmez yaşamama
Ama en azından yeter;
Tüm bu ihtimaller,
Kıytırık bir şairin doğumuna.

 

 ⁕

 

 

Ben sana döndüm
Çiçekler soldu
Çocuklar ağladı
Annem ağladı
Ben sana döndüm

Geceler uzundu
Gündüzler karanlık
Gözümdeki o koyu perde kalkmadı
Ben sana döndüm

Tütünüm bitti gecenin bir vakti
Hayatımı sattım
Ruhumu sattım
Duygularımı sattım
Ben sana döndüm

Yürüdüm her gün
Uçurumun kıyısından
Sonsuz dehlizlere
Belki seni bulurum diye

Annem ağladı benim
İnsanları aldattım
Benim babam öldü
Ben sana öldüm

Bugün yakıyorum cehennemi
Şeytana kusuyorum kinimi
Neyin eksik senin diyorum tanrıdan
Savaş çıkarıyorum
iyisi de kötüsü de ben olan

Bugün yakıyorum geçmişimi
Anasız tüm yavrularımı öldürüyorum
Kanda yüzüyorum
Ve
Ben senden dönüyorum.

 

 ⁕

 

Kusma nöbeti 2.5

Ben doğmadım; düştüm bu dünyaya. Hiçlikten bir başıma. Ruhum tanrının adaletinden kaçtı. Biliyor musun sevgilim melekler bile rüşvete aç. Bu bedenle var oldum dünyanın bir ucunda. Yine bir başıma...
Anne dedim bir kadına, bir adama da baba. Ben onlardan öğrendim yaşama uğraşını. Küfretmeyi dedemden.

Bulunduğum coğrafya bir beden tarlasıdır. Hasat zamanı geldiğinde bu ruhsuz piçler bedenler sürer. Ekim zamanında yine bu ruhsuz piçler tanrı der. Bereket ister bekaret düşkünü kokuşmuş arzularıyla. Ruhları umursamadan daha altı yıllık fidanları becerirler. Ben onlardan öğrendim ruhsuzluğu.
Padişahımız merhametiyle günahları örter yüzleri boyar beş para etmez güvenimiz karşılığında. Göz alabildiğince uzun olan ovalar onundur. Onundur her gözyaşı, ondan gelir her günah. Ben ondan öğrendim yüzsüzlüğü, utanmazlığı.

Bu toprakların ortasında bir gül yetişir. Tüm bu karanlık medeniyette tek bir gül vardır. Bu toprakların anası bize öğüt yerine verir o gülü. Ben ondan öğrendim başkaldırmayı.

Ben Kinyas'tan öğrendim öldürmeyi. Kusmayı Sartre'dan. Ben senden öğrendim kırmayı, dökmeyi.
Kendimi bildim bileli bu düzeni değiştirmek için tırnaklarımla kazıdım anayasayı. Gözlerimle kestim sayfaları. Kalemimle öldürdüm tüm yozlaşmış fikirlerinizi. O kadar değiştirmek istedim ki bu saltanatı. Beni değiştirdiğini fark etmedim.

 ⁕


Ben değiştim.
Aynalara bakabiliyorum artık gözlerimi bile kırpmadan, çünkü ben göremiyorum beni. Midemi bulandırmıyor sen ve geri kalanlar, çünkü bir şey ifade etmiyor artık varlığınız. Ajansları izlemiyorum artık düşmüyorum kedere; elin şehrinde düşen bombalara, ölen ruhlara. Geceleri rahat uyuyorum artık düğümlenmiyor her nefes bağrımda.
Bağırdığımda duyuramamaktan keyif alıyorum artık haykırışı
Dinlenmediğim için mesudum,
Sen bile dinlemediğinden beni.

Ben değiştim. Zerdüşt oldum
Dağlarda yaşıyorum artık
Pazara iniyorum cambazlar paralıyorum.

Ben doğmadım düştüm bu dünyaya. Değişmenizi istedim sizden. Değişmediniz. Artık tanrısı benim bu koca ruhsuz piç ordusunun. Artık tanrısı benim bu dünyanın. Ve biliyorum bunun bir ceza olduğunu.
Ve bir tanrı gibi siktiri çekiyorum tüm var olana!
Bana bakın!
Bakın bana!
Ben artık cehennemim.

 

 

 ⁕

 


Referans noktası II

Bırak sevişsin ruhumuz
Tam burada
Yakınında yanı başında
Hayatın, ölümün ve suretinin.
Varlıkla yokluk arasında süzülen;
Soğuk, sert ve kabuklaşmış bedenim de
Zihnim de, her noktasında düşüncenin,
Her hücremle
Dans et.
Bırak sövsün kim varsa ahlakı bekleyen
Tanrılar konuşsun beni
Ve seni
Tam da burada her şeyin başlangıcında
Yeni bir kitap yazılsın
Theogenesis!
Var olalım yokluğa peşkeş çekip,
Ölümü bekleyen şeytana kaş çatalım
Yaratalım, sevgilim.
Yaratalım ki
Referans noktasında yaşayalım

 

 

 ⁕

 

Düşünce

Göçebe hayallerim var benim,
Kırılgan, zayıf ve uzak bu dünyadan.
İmkansıza yakın yaşamları,
Hiçe yakın varlıkları var onların.

Müsveddelerden hallice yazılarım var benim
Kulaklardan girmeden ölen
Köşelere çarpan
Daima kaza kurşunlarına hedef olan

Bir ömrüm var benim
Kelebekten kısa
Düşünce doğan.
Düşününce seni, mahiyeti kalmayan

Hareketli fikirlerim var benim,
Her gelene anlattığım hikayelerim var
Mekanı köşe başındaki pavyon olan
Hayat kadınlarını anlatan türküm var benim.

Bedenim var benim.
Yazdıkça bellediğim,
Çirkinliğini.

Nefretim var benim,
Her şeye.
Nefretim var benim,
Hiçbir şeye.

Yokluğum var benim.
Varlığım kadar.
Varlığım var benim,
Kelimeler kadar.

 

 

 ⁕

 

 

Derviş
(Pek değersiz biraz da zevkli. Derviş rolünde bizim köyün imamı, Hüseyin de müezzin)

Haydi gelin
Yiyin dostlarım için şarabımdan
Derviş bir fıkra oku bize
Tüm göz yaşlarınla yıkadığın dudaklarınla

Haydi gelin
Dinleyin dostlarım bu dervişin masalını
Kim bilir hangi kervanın yolcusuyuz
Kim bilir hangi yıldız doldurur ceplerimizi

Şarabından mıdır bu memleketin?
Sarılan cigaradan mıdır?
Kederinden midir olmayan dizlerimizdeki Leyla'nın
Uçuyoruz derviş güdümlüyüz hakkın bilediği yıldızlara.

Hadi gelin
Doldurun ciğerinizi beyaz katranla
İçin kısrağın sütünü
Haber salın sizi bekleyen ananıza
Derviş ile uçuyoruz deyin bilinmeyen yıldızlara

Hadi gelin
Bugün benim rahip, karanlık zamanlarda
Sen de cellatsın Hüseyin
Yakın avradını sattığımın cadılarını

Sonra ihtilal oluyoruz
Uçuyoruz taşı ekmek bekleyen halka
Taşını sıkar parasını çalarız
Bu kaç kuruş diyen veletlerin

Derviş bir fıkra oku bize
Kan aksın gözlerimizden bu sefer
Gözyaşı yerine
Gideni anlat derviş, geriye kalanı kim n’apar?

Hadi gelin
Dervişin dinleyin
Anlatsın size sayıları.
Para için ölen mecnunları

"Aşk" der derviş,
"Yakmaktır bedenini, cadıları yaktığın gibi,
Uçmaktır göklerde tanrı gibi,
Gözlemektir yolları evladını gözlemek gibi
Öldürmektir her şeyi vatanı sakınır gibi
Aşk bir sayı olmaktır" der derviş, "Diğer mecnunlar gibi!"

 

 

 ⁕

 


Bugün
Bugün ben beni gördüm
İlk defa puslanan aynamda
Geçmişimle
Tümüyle barıştım kırıklarımın
Bugün ben
Ben oldum
Sense sen

Bugün anladım tanrımı
Ben yazayım diye yarattığını
Bunca acıyı ve neşeyi
Bugün ben bir yazar oldum
En hakiki ödül ile annesini gururlandıran
Bugün ben
Ben oldum
Sense sen

Bugün pişman oldum
İlk defa
Yaşamak istemediğim için bugünü
Bugün ben hayatımı buldum bu müsveddeler arasında
Bugün ben
Şair oldum
Sense şiir

Bugün ben beni buldum
Sordum sual ettim nesin diye
Neyine aşık oldum
Ne diye seni anlattım bunca barbar kelime ile
Bugün ben şair oldum
Bense şiir.

Bugün ya da dün
Ben hep kendimi anlattım kendime
Beni dinlemeyenlere,
Sevmeyenlere,
Kendimi anlattım.
Bugün ben şair oldum
Zihnindeki kelimeler ise şiir.

Bugün ben gözyaşı oldum
Pınarım ise, işte bu şiir

 ⁕

 

 

 


YETERLİ

Ben bir karar verdim. O gün, o ipe boynumu değil hayatımı geçirdim. Yokluk ile varlığı birbirine diktim. O gün ben bir karar verdim; ölmedim.

Ölmeden doğdum ben. Ruhum 20 yıl yaşadı kim olduğunu bilmeden. Bilinmeyen dergahlara üşüşen dertleri çekti bu bilinç. Artık yeter dedim. O gün ben bir karar verdim.

Yeter dedim irademi sıkan, aman vermeyen o kuşkuya. Yeter dedim geleceğimin karanlığını bir an hafifletmeyen o endişeye.
Yeter dedim, her şeye;
yeter,
Yaşadığımı hissettiren her şeye.

O gün ben bir karar verdim; yaşamaya. Bazen durup düşünüyorum.
Gelmeseydi parkta beslediğim kuşlar aklıma?
Ben yokken aç kalırlar mıydı?
Onları bir sigara yakıp izleyen ben olmasa, yalnız kalırlar mıydı?

O gün ben bir karar verdim; yaşamaya. Ölümden döndürdüm kendimi. Kendimi yarattım. Galiba bir tanrıyım, kendi kendisini fışkırtan, Sudur¹'dan oluşan.

O gün ben bir karar verdim; huzura. Farz ettim hayatıma, kendi dinimi kurdum ben.

Ölüm ruhu bedenden sıyırır; Ölümün kıyısında gezinen ruhsuz kalır!

 

 ⁕

 

 

1

1 yıldır ağlamadım
Acıya doymadı bu kalp
Telaşlanmadım sigaramı
söndüremesin diye gözlerimden akan yaş
Ben bir ağaç gibi yaşadım bu hayatı
Rüzgarda sallandım yıkılmadım.

1 yıldır görebiliyorum
Aynaların ardında seni kontrol eden hislerini
Arzularını biliyorum senin
Kokuşmuş iradeni.
Ben bir ağaç gibi yaşadım bu hayatı
Yalana kök saldım
Gerçeğe yıkılmadım.

1 yıldır gülmüyorum
Mutluluğu haram ediyorum bu ruha
Bilemediğimden sen mutlu musun diye
Bilirsin seviyordum birlikte gülmeyi
Ben gülmüyorum artık
Belki sen ağlıyorsundur diye o an

1 yıldır özlemiyorum seni
Her sigaram ile belirdiğinden
Dönüş yolumu uzun tutuyorum
Düşlerimde seninle sohbet ediyorum
Eksilmesin istiyorum ömrümden ömrün

1 yıldır canıma kıymak istemiyorum
Tatlı geliyor bu hayat artık
Biliyorum bu hayat kadar ömrün
Umurumda değil bedenin
Çünkü benimle ruhun

 

 

 ⁕

 

 

 

Biliyor musun sevgilim, her akşam seninle konuşuyorum. Her sigara yakışımda, her yalnızlığımda, gökten süzülerek iniyorsun yamacıma. Ayak ayak üstüne atıyorsun, rahatlıyorsun. Bir sigara uzatıyorum. Nasılsın diyorsun, cevap veriyorum.
Bazen saman rengindeki sayfalardan öğrendiklerimi anlatıyorum sana. Rast geldiğim en güzel şarkıyı açıyorum, seviyorsun.
Zaman ve mekân değiştiriyorum yalnızlığımdan ama sen daimî olarak var oluyorsun. Bazen 15 yıl sonrasına sıçrıyoruz. Bir şehrin karmaşasında karşılaşıyoruz. Şaşırıyorsun. Nasılsın diyorsun, iyiyim diyorum.
Biliyor musun sevgilim, ben insanlardan kaçıyorum artık, senle konuşayım diye. Yalnızlığı dost ediyorum kendime sana geleyim diye.
Artık dönüş yollarının en uzununu seçiyorum. Gecenin tam karanlığında seninle yürüyorum. Pek konuşmuyorsun, bakmıyorsun bana. Ben susmuyorum. Yaşadıklarım, düşündüklerim, hissettiklerim hepsinin salıyorum ağzımdan. Hepsini sana anlatıyorum. Ben her gece seninle konuşuyorum.
Bazen başımı yastığa koyduğumda kolumu bırakıyorum yataktan aşağıya. Görmediğim bir yerlerde olduğunu biliyorum ya, tutarsın diye ümit ediyorum.
Pazara iniyorum meyve almaya. Elimi atıyorum bir elmaya, sen geliyorsun. O olmaz diyorsun. "Nasılsın" diyorsun, "iyiyim" diyorum.
Uzun uzun hoşbeş ediyorum seninle, memleketi anlatıyorum pantolonları 5 beden genişlemiş başkanları, kurutulmuş kasaları. Dem vuruyorum ahlaksızlıktan. Gerekse annelerini satacaklar para için. Sonra her zamanki gibi sana geliyor kelimeler. Kelimler seni anlatıyor her zaman, seni tasvir ediyor. Seni kendime anlatırken en keskinlerini seçiyorum sanki ucuz bir uyuşturucu baronunu sorguya çeker gibi. Kendime eziyet eder gibi.

Sonra bir çocuk görüyorum mesela yolda, elinde bir cips marketten geliyor. Gözlerinde bir neşe oluyor o çocuğun, hala dünyanın bir park gibi kahkaha ile dolu olduğunu sanan bir çocuk. Sen tutuyorsun elinden bana geliyorsunuz. Ben de ellerimi açıyorum. Biliyorum tüm bunlar yalan. Biliyorum bu dünya bir kahkaha parkı değil. Biliyorum en gerçek zaman geceleri bu dünyada ve her park gibi geceleri bu parkta da esrarkeşler yaşıyor.

Bazen yalanlarla dünyalar kurar insanlar çünkü yalanlar gerçeklerden daha yaşanılasıdır.

 

 

 ⁕

 

 


Olmayana Mektup

Zaman gözlerinde duruyor. Zaman sözlerinde duruyor. Zaman ellerinde tutuklanıyor fakat geri gelmiyor. Gelse dur diyeceğim. Gelse her hatayı gülüşlerle süsleyeceğim. Gelse bizi sadece güzel olanla yetiştireceğim. Ama gelmiyor.

  Birçok konuda birçok insan kendimi kötülediğimi ve kendime karşı böyle bir tavır benimsememem gerektiğini söylüyor. Bunun ben de farkındayım. Fakat onlar neden bunu düşündüğümü ya da böyle davrandığımı bilmiyor. Neden kendime acımadan bileklerimi kestiğimi ruhumu kamçıladığımı bilmiyor. Neden ufak bir boşlukta hemen zihnimde sana rastlayarak uzaklara daldığımı bilmiyor. Çünkü geçmişim büyük bir hata ve bu hatadan geriye kalan küller ile dolu. Geçmişim bu dünyayı daha güzel bir yer kılabilecek tek ihtimalle ve o ihtimali hoyratça kullanan bir aptalla dolu.

  Uzun süredir uzak kalmamıza rağmen zihnime bu kadar yakın olduğunu düşünüyorum. Çok acımasızsın. En ufak bir anda tüm bilincime çullanıyorsun. En ufak bir temasta zihnimin göklerini karartıyorsun. Bilirsin mutluluğu severim ve yine bilirsin, hüzün her şeyimdir. İşte bu hüznün ve benim zihnimi oluşturan senin tüm nedeni burada. Pişmanlık ve adı her neyse. Neyse, sadece geçmişte yaktığım ateş zamandan hızlı ilerliyor. Yakında alevden parmaklarıyla yakama sarılacak. Ve sadece bir an. Kısacık bir anda yanacağım. Ruhum kalbim ve tüm gülüşüm yanacak. Ve utanmadan bir yüzsüz gibi bir sigara çıkaracağım cebimden. Yarattığım ateş bedenimi yakarken harlayacağım sigaramı. Ve bu son sigara, sensizliğe yanacak

 

 ⁕


Zaman
Yapmam gereken ya da yapmak istediğim hiçbir şeyin olmadığı bir gündeyim. Zamanı daima bir yola benzetmişimdir; yaşamayı da yolda olmaya...İşte böyle zamanlarda yolda durmuşum gibidir. Hiç durulmayan bir yolda durabilen biri gibi. Durmaktan zevk alan biri. Öyle ki bu durgunluk sanki 5 6 yaşlarında yaptığı yanlış davranışın yanlış olduğunu bilen fakat başkalarının onu doğru yolu gösterecek kadar çok sevmesinden hoşlandığı için sürekli tekrarlayan bir çocuk gibi sık sık durgunlaşıyorum. Durgunlaştırıyorum.
Koca koca adamlar demiş zaman durmazmış, yol değilmiş zaman nehirmiş. Akarmış boyuna. Balıkların ve değişimin durduğu bir anda nehrin akması umurunda olmaz kimsenin. İşte ben bunları durdurabiliyorum. Hareket edebiliyorum durgunlaşmış zamanda. Çünkü biliyorum ki zamanımı oluşturan ben değilim. Zaman var olan içindir. Kendi var oluşum için zamanı durdurup onların var oluşunu durdurmam gerektiğini anladım 14 yaşımda.
zamanla olan kavgam bu kadar kısa değil aslında. Zamandan hep nefret ettiğim için zamansızlığı seçiyorum. Bir insan var olmayan ve sadece var olan soyut kavramların sonucuna verilen soyut bir kavramdan nefret edebilir mi sorusunu sordum kendime. 16 yaşımda değişimden nefret ettim. Çünkü 15 yaşımda zamanı var eden şeyin değişiklik olduğunu anladım. Sakinliğe ve durgunluğa âşık oldum. O gün insanlardan nefret etti. O gün hiç doğmamış olmayı diledim tanrıdan. 17 yaşımda ondan da nefret ettim. Bugün de nefret ettiğim şeylerin hepsinin hiç var olmadığını fark ettim. Varsalar bile benim zamanımda yoklar. Bugün bir gün daha yaşlandım. Doğumumun üzerinden geçen zaman tam da bugün ölümüm için tuttuğum gün sayısına yetişi. Artık doğmamış kadar berrak ve safım.
Nefretimin beni ele geçirmesini engellemek adına, nefret duymamak adına kaçtım sizlerden. Hatta kaçamadığım anlarda, o zoraki temaslarda yüzünüze çaldığınız o koyu boyalara aldandım. Kendi kurduğum yalanıma kendim aldandım. Ben benim olan beni aldattım. Bunları yapmasam ne olacaktı? Peki kussaydım nefretimi yüzünüzün tam ortasına. Kim ağlayacaktı Seven bir insanın en son fedakarlığı kendini öldürmektir. Eğer gücü yetmiyorsa o keskin bıçağı kavramaya, en son amaç, kendini öldürtmektir başkalarının huzurunda.

 

 

Eminim ki nefretimi saklamasaydım, bir çocuğun oyuncağını sakladığı gibi misafirlerinden yani sizlerden. Ağlardınız aziz dostum. Tüm bu nefretin altında bir barajın altındaki köy gibi kala kalırdınız. demem o ki tahliye ederdiniz bu olası zarardan dolayı beni hayatınızdan. Eh farklı yollarla sonuca ulaşmak da en nihayetinde doğrudur. Ben öldüremedim bu bedeni fakat öldürdüm bilincimi sizin gözlerinizde. Ben kendi adımın üzerini karaladım tanrının huzurunda alınan yoklamada. Koca koca yazdım 485, YOK!

 

 ⁕

 

 

Tanrılar kadını yarattı
Doğanın örtüsünden teni
Al al incecikti elleri
Tanrıça Enil’di iskeleti

Tanrılar kadını yarattı
Merhamet ile zenginleştirdi zihnini
Yeryüzünün en bağışlayıcısıydı kendisi
Bilincini El-afüvv eyledi

Tanrılar kadını yarattı
Adları öğretti ona El-ilah
Ardındansa Apollo’dan öğrendi kadın konuşmayı
Sanat var oldu böylece
Kadında onunla beraber her hücresinde sanatla doğdu. Bu

Tanrılar kadını yarattı
Afrodit yüzüne dokundu kadının
Böylece her mevsim güzel olmaya çabalayan çiçekler dahi
Boyun eğdi kadının huzurunda
Kadınla güzellik yaratıldı

Tanrılar kadını yarattı
Demeter yarattı tahmini
Böylece en bereketli tarla var oldu
O tarladan nazımlar gibi
Hitlerler de hasat oldu

Tanrılar kadını yarattı
Bereket ile,
Sanat ile,
Merhamet ile,
Güzellik ile.

Kadın kendini yarattı
Önce Afrodit'e küfretti
Boyadı yüzünü
Bahar bitti

Kadınlar kendini yarattı
El-afüvv e ihanet etti
Kinini bilgisinden keskin eyledi
Barış bitti

Kadınlar kendini yarattı
Apollon'a nefret
Dionysos’a sevgi duydu
Yaratım bitti

Kadınlar kendini yarattı
Demeter boğazladı kadın
Kanıyla emzirdi Hitlerleri
Dünya cehennem oldu.

Kadındı her şeyin başı ve sonu
Kadındı panteonun ve Acheonun sahibi
Kadındı bu dünyanın tanrısı ve iblisi
Ve
Kadındı, erkeklerin kukla ustası.

 

 ⁕

 

 


VAAZ
Ben bir dünya yaratamam. Siyahtan uzak; Acıdan ve pişmanlıktan ırak. Ben tanrı olamam.

Ama kalemimi doldururum fikirlerinizden topladığım irinle. Acıyla oynaşır huzura peşkeş çekerim.

Vaazımı en derin kuyudan veririm ben
Kelimelerim keskin ve tehlikelidir siz ölümlüler için. Tanrıya şirk, şeytana denktir varoluşum. Çünkü beterdir insanoğlu meleklerden.

Ben bir dünya yaratamam. Olmadan çocukların gözyaşı. Bu kalemden bir öykü çıkmaz anla artık! Anla artık ben aydınlığın, huşunun şairi değilim. Anla artık; ben senin gülüşünün nedeni değilim!

Ben karanlıkların şairiyim. Sevgilim siyahtır. O karanlıktır ki, bambaşka evrenlere açılır. Ancak karanlıkla sevişmiş insanlar görür gördüklerimi. Hissedebilir beni. Ben karanlıkların şairiyim, renkler, renkler sizin olsun.

Özgürlüğün mavisi sizin olsun
Aşkın kırmızısı da
Beyazın saflığını da alın
Bana siyahı bırakın
BENİ YALNIZ BIRAKIN!
Ve anlayın artık
Ben yalnız adamların şairiyim.

 

 ⁕

 

 

Daima sana zarar vereceğimi düşündün. Fakat bir kez senden ne kazancım olabileceğini düşünmedin. Ben insanların köprüsü diye bedenimi feda edenlerdenim. Onları tanrıların huzuruna yüceltmek için kendimi kurban ederim.
Fakat insanlar. Ah, ölümlü olduğunuz kadar aptalsınız da.
İnsanlar genelde üstünden geçmeyi bırak yüzüme tükürüp uçurumdan atlar.
Sen de onlardansın. Uğruna kıyılan bu bedene yan göz ile bakanlardansın. Sen benim ilkim ve sonumsun. Artık bu beden dipsiz kayalıkların şarampolü değil. Artık bu zihin sizin fedainiz değil.
Bu cehennemden kendi cennetime yükseliyorum. Bu bedenden, sonsuz enerjiye evriliyorum.
Ve ben,
seni,
unutuyorum.

 

 ⁕

 

B'iz I
Haklısın hiçbir katkımız olmadı birbirimize; aksine çok zarar verdim sana.
En nihayetinde iki hiçlik birbirine kustu yalnızca.
Biz kaybeden insanların tarafındayız. Hiçbir zaman kazanamayız. O kadar kaybetmeye güdümlü ki zihnimiz, kaybedecek bir oyun bulamazsak birbirimizi kaybederiz.
Zaten uzun zaman önce silinmiş ortak cümlelerimizden "biz".
Yani sevgilim, biz bi' iziz.
Geçmişin ağır ağır silinen raflarında unutulmuş bir öyküyüz. Bir yüzyıl daha sürer yalnızlığımız, bir yüzyıl daha ağlarız. Ama yanaşamayız birimize biz bizim ecelimiziz.
Yani sevgili, biz bi' HİÇİZ.

 

 ⁕

 

 

DÖNÜT
Kimsesiz bir kaos denizinin içinde sürükleniyorum. Düşüncelerim beynimin her kıvrımına koca bir yılan gibi sarıldı. Hepsi birbiriyle kavgalı. Hepsi birbirine düşman. Bazıları bir bütün ittifak halinde. Kısacası zihnim, o karanlık ucube yer. O yapışkan duvarlarını katran ile sıvadığım dünyam. Sen beliriyorsun ardından, uzak diyarlardan vatanıma tohum getiriyorsun. Bilmediğim renkler tadamadığım niteliklerle. Ekiyorsun kederden kaskatı kesilmiş bu bedene. Kavga duruyor, düşünceler soğuyor ve dönüyor sana. Dönmek ki öznesi sen olmak demek, dönmek ki nesnesi ben olan bir fiil. Sen beni döndürüyorsun. Zihnimi panayıra çeviriyor, dansözler oynatıyorsun toy fikirlerim karşısında. Beni ele geçiriyorsun. Ardından bırakıyorsun ya iplerimi. Ah sevgilim. Ben artık kimsesiz bir uçurtmayım göklerde. Düşüncelerimin rüzgarında dalgalanıyorum. Rüzgârsız bir günü bekleyerek.

 

 ⁕

 

Kaynak I
Bugün uyandım
Geceden kalma bir tat ağzımda
Midemde yenmiş fikirlerin yavan posası
Bugün uyandım
Dün seni sevmeyi bıraktım

Evet yanlış duymadın
Duysun evrendeki her kuzu ve tilki
Sevmediğimi söyleyeceğim onlara
Uğrunda yaktığın gemilerin kaptanlarına
Senin için adadığım kurbanların postlarına
Haykıracağım tüm bu dünyaya
Dün seni sevmeyi bıraktım.
Ve sevgilim
Utanmadım
Parçalanmadım
Hala dağılmadı bu ruh, bedeninde!
Ölmedim
Dün seni sevmeyi bıraktım.

Yılmadım hala
Sakın yanlış anlama
Andrey ile cephedeyim öte yanımda topa mühimmat taşıyor Onbaşı Seyit
Gazi de burada.
Cenk ediyoruz güneşi batırmaya
Ay ile ittifak yapıyor koca halatlar ile onu sarıyoruz
Bir uçtan bir uca
Uganda da bir ucu ipin,
Bir ucu Antarika'da
Cenk ediyoruz Napoleon bile yanımda
Sen sevmezsin diye geceyi
Cenk ediyoruz güneşi batırmaya

Görüyorsun ya ben hala benim
Bu zihnin içinde tek bir taş bile oynamadı yerinden
Ben hala benim,
soğuk
kaya gibiyim dışından
Ben hala benim,
sıcak
Ağaç gibiyim içimden
Ama ben
Dün seni sevmeyi bıraktım.
Sevgi bir duygudur benliğin içinde sevgiliye yöneltilen
Benim lugatımda anlamısın sevginin sen
Kısacası
Bitmezsin
Tükenmezsin
Ben bensem
Sen benim sevgimsin.

Dün seni sevmeyi bıraktım
Çünkü sen sevgimin bedenisin
Seninle severim ben bu ağacı
bu bebeği
Seninle severim ben
Tüm bu aldığım nefesleri
Severim ben seni
Ve ben ancak unutursam sevmeyi
Yani sevgilim, ben ölürsem
Ancak
O zaman bırakırım seni sevmeyi.

 

 ⁕

 

Bu düşünce çok ağır
Tan kızıllığını titreştiriyor omuzlarımdaki kemik kırıkları. Kulağıma geliyor zihnimde yankılanıyor.
Güneş doğuyor ya da batıyor
Zaman önemsiz.
Ben,
Yarattığımı sandığım ben.
Bir nevi intihal bir nevi aptal.
Eziliyorum altında fikirlerin. Omurlarım katlanıyor. Artık bu gözler güneşe bakmaz.
Bu düşünce çok ağır.
Zihnim, katranla sıvadığım o delik.
Çöküyor beraberinde kurulan panayır,
Hayat yok oluyor.
Bu düşünce ağır
Bu düşünce keskin
Bu düşünce beni,
öldürebilecek güçte.

 

 ⁕

 

 

Yitik Bir Çoban Yıldızına
son sözlerini söylüyorsun bana
bir veda busesi mi bu kondurduğun kelimeler ruhuma
yoksa en derin acının başlangıcı mı
hoş geldin mi diyorsun yalnızlığıma

son sözlerini söylüyorsun bana
dostum, sevgilim ve en büyük arzum olan dudaklarınla
"Ben iyiyim ve iyi biri olarak
Yüzüm güneşe doğru öleceğim"

Biliyorum bu diyarı
koca dünyada yetişmen için toprak vermediklerini
biliyorum sevgilim; insanların bencilliğini

oysa sen yalnızca paylaşmak istedin
şu üç adımlık dünyaya umut sevgi çiçekleri ektin
onlar kırdı her fidanını çamurlu ayaklarıyla ezdi
biliyorum sevgilim, en büyük intikamı alacaksın onlardan, öleceksin

dağlara kaçacaksın kırılmış her parçanla
ağlayalar ve anlayarak
anlayacağız sevgilim en hakiki ozanı
dünyanın hassas kalplere cehennem olduğunu.
ağlayarak ve anlayarak
anlayacağım sevgilim en hakiki aşkı
unutulmuş bir hissi yaşatmamak için kendini öldüren Ömer’i

kalbimin güneşe dönük tek yönüsün.
her gün batımı ile doğacak ve en güzel duyguları açacaksın
seni kaybeden zihnimin gözyaşları ile sulanacaksın
sen benim çocuksu sevincim olacaksın

biliyorum bir gün son kez gezdirdiğini anladığında kalemi sayfalarda
daima yaptığın gibi, yakacaksın kendini
yaşattığın kelimelerin ölmesini istiyor diye dünya
kendini öldüreceksin daima.

ben zoraki yaşamın bedensiz ruhu
ben senin en derin acılarının öznesi ve faili
senin en derin sevgin ve anlamın ise
yaşatacağım seni kalbimde;
ta ki hak ettiğin değere,
en yüce ereğe
en sevgili güle
erişene kadar.
ta ki senin gibilere yaşama hürriyeti katana kadar.

 

 ⁕

 


Bazı gerçeklere yalnızca yalanlar sunabilir insan. Çünkü gerçek ile kucaklaşacak gücü bulamaz içinde. Bu güçsüzlük hali onu yalandan bir güçlülük haline iter. Öte yandan gerçeği kabul edenler ve onlarla gecenin bir vakti gözpınarlarından akan yaşlar ile sevişenler; en hakiki, en yüce yaşamı seçerler. Görüldüğü gibi gerçeği zihnine kabul edebilen biri en güçlümüzdür. Görüldüğü gibi acı gücün belirtisidir.
Izdırabı silahtarı belleyen bir gezgin nice değirmene savurur kılıcını, nice diktatörler devirir fikirleriyle.
Yalanlar imparatorluğunda en büyük direniş köprüler yakmak, şehirler fetih etmek değildir; en büyük direniş gerçeği en ufak bir şüphe duymadan diretmektir. Karşısında dikilmektir yalanın.
Güç kaslar bütünü değil, fikirlerin kuvvetidir.
Cesaret, bedeni ölüme hedeflemek değil, en sert en acılı fikirle soymaktır.

 

 ⁕

 

 

Gökyüzü'n I
İlk defa ölümden kaçmak istiyorum,
Sana doğru,
İlk defa uçurumdan uzaklaşıyorum.
Geniş ovalara iniyorum
Karanlığa küfrediyor, renkleri düşlüyorum
İlk defa
Kalabalık şehrin sokaklarında kaybolmak istiyorum
Seni her kaldırımda sarıp sarmalamak
Öpmek istiyorum.
Varlığımın özgürlüğüne engel değil
Kanatların olmasını istiyorum.
Yokluğumuzun kıyametin desturu olmasını diliyorum
Dante'yi, Sartre'ı, Shakespeare'i
Hepsini davet ediyorum
Seni onlara anlatıyor ve gurur duyuyorum
Sevgilim
Seni keleğin ömrü kadar seviyorum
Evet biliyorum yetmeyecek bu koca asır aşkımı haykırmaya ama
Dünyanın en masum duygularıyla yaklaşıyorum sana

İlk defa uçurumdan uzaklaşıyorum
İlk defa
Referans noktasını terk ediyorum
Kandilleri yakıyor
Yamacına konuyorum
Sevgilim
Ben artık evimin yolunu biliyorum.

Ezelden beri var olan bu güzelliğe
Tenine, ruhuna ve zihnine bir ad veriyorum
Seni tanımlamak için harfleri ve kelimeleri değil
En yüce imgeyi seçiyorum.
İmge ki tanrılar düşletir ademe,
İmge ki umut verir düşlere,
İmge ki hayat verir varlığa,
İmge ki tüm güzellikleri doğurur insana
Ne bir yıldız gibi düşlüyorum seni,
Ne de bir tanrı,
Hepsinin kaynağısın sen çünkü,
Sen gökyüzüsün
Gözlerimi açtıkça sana her sabah,
Zihnimde benimsedikçe
İçime aldıkça heyecanını
Büyüyeceksin.
Hem de bir insan gibi başıbozuk da değil
Bir fidan gibi, yavaş yavaş,
Bir kelebek gibi doya doya.

 

 ⁕

 

 


Gökyüzü'n II
Sokaklarda kaybolarak tanıyorum seni
Şehrin sakladığı derelerinden tadıyorum tenini
Ruhunu şahlandırdı
Göğsünü gerip
Tüm bu kahpeliğe karşı çıkışını izliyorum
Gökyüzü'nde

Biliyorum tanrı olsaydın sen
Acıyı sürerdin bu diyardan
Gözyaşını yalnız sen dökerdin
Kendi yarattığın şeylerin pişmanlığıyla

Anlamak istiyorum seni
Gücünü kudretini,
En güçlü canlarla bir tutuyorum
Mermiler altında birbirini kovalayan çocuklar gibi
Anlamak istiyorum seni

Siyaha boyanmış parmaklarla anlıyorum emeğini
Güzellik üretmektir,
Yarını, geleceği...

Sokaklarımız biter belki bir gün
Gidecek hiçbir yeri olmayan gezgin gibi
O zaman sevgilim
Gözlerinde kaybolabilirim.
Her anı bambaşka şehirler sunar bana

Anlatmak istiyorum seni
Yüzyıllarca sürecek bir destan gibi
Doğa ananın modern ruhuna
Beyaz ipeğe dokumak istiyorum güzelliğini

Anlatmak istiyorum seni
İnsanın en üstün halini
Tanrılar meclisinin son basamağında serpilmiş olan bedenini

Anlatmak istiyorum seni
Ömrümün en güzel kavgası gibi
Ve ben ilk defa
Bu kadar haklı olacağım bir bahiste.
Ben ilk defa
Bu kadar masum görüneceğim bir portrede
Henüz süt kokan bir bebe gibi.

Anlatmak istiyorum seni ve sana bakan bu gözlerin içindekileri
Asla bitmeyeceğini bilsem de,
Gökyüzü'nde,
Yıldızları sayıyorum ben.

Anlıyorum seni
Anlıyorum her şeyi
Ve bu beyaz ipeğe nakşediyorum
Theogenesis'i

Yorumlar