Müsveddeler 2018
⁕
İntihar.
Korkutucu ama bir o kadar cazip bir teklif gibi.
Neden tüm bunlardan kurtulmak istiyoruz ?
Hayat.
Yeni bir günü arzulamak. Gökte bir güvercin gibi
havayı amansızca, yorulmadan delip geçmek. Özgürlüğü arzulayan bir can gibi.
Toprakta yeni yeni yeten bir tohumun, bir fidanın coşkusu gibi. Ama gerçekçi
olalım. Üç ağızlı bir şeytanın çirkin ayaklarında ezileceğiz. Yeniden ve
yeniden.
Huzur.
Kol gezdiği topraklar artık karantinada. Uzak
bize. Oldukça. Doğdu ve öldü. Sarıldı ve döndü. Güldü ve kaşlarını çattı rest
çekti. Bir hır çıktı, ne olduğunu anlamadan uzaklaştı bizden. Ülkemizde bir
diktatör peyda oldu. Kemer sıkmalar, muhtıralar. Bıraktım bende zaten. Kendi
tabutumda bir ışık huzmesi arıyorum. E tabi Mümkünse.
Yalanlar en büyük samimiyetsizliktir. Rüyalar
renklerdir. Biz ise gecenin sonsuz siyahında kayboluruz. Renklere o denli
alışmışsınız ki karanlığı eksiklik olarak algılarsınız. Bize göreyse, sizler
eksikliklerinizi olmayan suni tatlandırıcılar ile dindirirsiniz.
Hiçlik karamsarlıktır diyenleri duyuyorum,
onların renkli dünyasının cezbediciliğiyle boyanmış gözlerine ve bu gözler ile
düşünen beyinlerine hayretle bakakalıyorum. Sizler ahlak şövalyeliğinin
ardındaki korkaklarsınız! Hiçliğin baş döndürücü büyüsüne tanıklık edememiş
olan sizler kendi toz pembe dünyanızda idealarla raks ediyorsunuz.
ayat ne kadar garip ?
Küçük zevkler için büyük tiyatrali kaçırıyor
gibiyiz.
Etrafınıza bir bakın kim zamanını kullanıyor?
Zaman değişiklik demektir. Ortamda değişiklik yoksa zaman yoktur. Peki her gün
birbirini tekrarlardan yaşamınız ne derece yaşanılmış sayılır ?
Belirli bir yaşta artık nevrotik bir kült haline
gelmiş okullara gider, mezun olur, evlenir ve çalışırız. Daha sonra hayatımızı
birkaç parça eşya için satarız.
Ne kadar marjinal insan tanıdınız bugüne kadar
kendi fikirlerini yaşayıp onun için savaşan.
Bu sıradanlıkla hayatınızın bir sokak köpeğinden
değerli olduğunu savunmayın!
Aramızda pek fark yok aslında.
Sen ölümü arzularsın; ben ölümü yaşarım.
Bir varoluşçunun serüveni farkındalıkla başlar. Önce başka
insanların var olduklarının bilincine varırsın.
Daha sonra kendi varlığın ile başkasınınkini
kıyaslarsın.
Sonuçta kendi varlığını başka varlıkların
altında görürsün.
En sonunda başka bir varlık ile var olursun. Var
olduğun varlık senden uzaklaşırsa anlamsızlaşır ve yok olursun. Bir de üzerine
ütopya hayalin yoksa sadece nefes alırsın.
Artık dünya sadece nefes alanların krallığıdır.
Zevkler sana anlamsız gelir. Sex, kahve ve
yenilikler. Kendinden uzaklaşmak için kullandığın araçlardır. Fakat asıl sorun
şudur ki herkes gider ve geceleri çırılçıplak bir beden, karşısında ise mide
bulandırıcı bir yüz ifadesiyle bekleyen sen kalırsın.
Kurtulmak için çabalarsın. Fakat sonuç yine
aynı. Bilincine varırsın yalnızlığın. Bu dünya da yalnızca sen varsın! Sonra
kendine değer vermediğini hatırlarsın. Sonra bir şey belirir zihninde.
ÖLÜM!
Gerçek sevgi kelebeğe benzer. Bazen o kadar
güzel bir kelebek görürsünüz ki onu hapsetmek yanlış gelir size. Esasında bu
sevgi her an aşka dönüşebilecek bir hissiyattır. Zira o kelebeği doğada
kusursuz bir şekilde kanat çırparken görmüş ve o sevgiye nail olmuşsunuzdur. O
naif kanatlarının sert rüzgar ile boğuşmasını, pes etmenin aklından bile
geçmeyişini, insanların mide bulandıran medeniyetine bakışını, bin bir renk
arasından harikulade rastlantısallık ile bezenmiş göz alıcı kanatlarını huzurla
seyir edersiniz. Öyledir ki sevgi, dışarı taşan coşkusunu elleriniz ile
anlatmak ister onu doyasıya yüreğinize basmayı arzularsınız; lakin içinizdeki o
çocuksu çekingenlik onun çevresiyle ilişkide olduğu o derin huşuyu bozmaya el
vermez. Bazen acı ile anarsınız onsuzluğu lakin umutlarınızda belirir coşkusu.
Gerçek sevgi özgürleşmektir, ne ona bağlı ne de
ondan bağımsız. Yaşam ya. Bir gün kelebek belki parmağına konar. Velev ki oldu,
aman ha unutmayın ne hapsedin onu parmaklarınızdan parmaklıklara; ne de
yüzleştirin kalbinizin çorak topraklarıyla. Yalnızca izleyin kırılgan ama güçlü
fiziğini, yalnızca hissedin kalbinden kalbinize ulaştırılan gönderiyi.
Onu değiştirmeyin, kısıtlamayın, yormayın,
kırmayın; onu sadece sevin.
Birilerine kızgın olmayı uzun zaman önce bıraktım. Çünkü,
kızgınlık dayatmadır! Ve biz insanlar demir parmaklıklara değil, olabildiğince
uzanan yeşil ovalara muhtacız. .
Gündüzleri güzeldir; gülersin, güldürürsün
belki seversin. Ama gün batınca tüm çıplaklığıyla yüreğine, pişmanlık ve adı
her neyse; tek bir amacın kalır geriye. Gözyaşı ile sardığın sigaranı basacak
yer ararsın küllükte.
Hep aynı denklem. 1+1, sonuç nedir ? Sonuç her
şeydir. Zira mantık için 1 sayısı sadece bir semboldür. Varoluşun sembolü. Ve
hayatımız ise koşullu bir mantık algoritmasından başkası değildir. 1 ise 1,
sonuç 1. Var ise var, sonuç varoluş. Her birimiz kendi varoluşumuzu kanıtlamak
için bu koşulu algoritmaya ihtiyaç duyarız. Düşünelim dünyanın en üstün
canlısı, insan; tüm dünyadaki milyarlarca bireyden bir tanesi. Samanyolu
galaksisindeki ufak bir yıldızın çevresinde süzülen bir gezegende, evrenin
sınırlarını bile tahmin edemeyen bir canlı formu. Küçük soluk mavi noktada
varoluş çabası.
Hepimiz aynı denklemi arıyoruz yaşamımız
boyunca. Varoluşumuzu kanıtlama çabasındayız. Kinimiz, güç istencimiz,
ilişkilerimiz, siyasi bağlılığımız, tuttuğumuz takımlar. Aslında hepsi birer
araç. Hepsi varoluş duygusunun; bir tamın milyonlarca yahut 2 parçasından
birisi olma isteği.
İmrendirici özgürlük ise kendi kendine tam
olabilmek. Yani 1=1, var isem var.
Hiçliğe kapı aralayalı birkaç gün oluyor.
İntihar mı edeceğim, hayır. Eski bir dostuma
göre bu onurlu başkaldırış için yeterince kusursuz değilim. İntihar
insanoğlunun yapabileceği en onurlu harekettir. Ama aklınızda bir ideal uğruna
ölüm gelmemeli. Hayır, bir hiçlik için hiçliğe süzülmek aşağılık bir davranış.
Pekala neden bu eylemi onurlu ve yüce karşılıyorum.
Zira deneyimledim. Var olan son dayanağımın burcumun yok oluşunu. Artık elimde
yaşamak için bir neden kalmamıştı. Toplanın dostlarım. hikayeme kulak verin.
İnsan varoluşu aslında hem varlık hem de hiçlik
barındırır. Varoluş hiçliğin doğurucusudur. Varlığın tersi değil varlığın
kanıtladığı bir gerçeklik. Bu yüzden hiç olmak hepimizin özündeki bir sıfat.
Hoş burada "sıfat" kavramını kullanamam; zira sıfatı kondurabileceğim
bir somutluk yok. İnsan bazen savaşır. Savaş için bir zıtlık gerekir. Bu zıtlık
var olan her şeydir. Bu başkaldırısının temel gayesi bütünün bir parçası
olamamaktır. Ve bir hiçin son aşaması mide bulantısı. Çaresiz kalmış ve savaşı
kaybetmek üzere olan birisi bütünün parçası olmamak, alet olarak tanımlanmamak,
bilincini diğer bilinçlere sunmamak için son onurlu eylemi gerçekleştirir.
İntihar.
Ben maalesef terminal dönemde bir hastayım. Ama
çaresiz değilim. Beni kontrol altına almak isteyenler için son kez savaşacağım.
Son kozumu benden sonra var olan her şeye karşı kullanacağım.
Var ettiğiniz karanlıkta süzülürken ruhum
Topraktan fışkıran zamanı geçmiş ölümlüleri
ayrımsar bilincim
Gelip geçici evrendeki var olmayan çizgilerimize
megaloman kanımızın sıçrayışı adeta
Kibrimiz
Neşemiz
Ve
Aşkımız.
Alelade bir boykot bu düzene, süregelişe ve mecburi
sona.
Yorumlar
Yorum Gönder