22.11.27

    Siyah bir çarşaf gerilmiş şehrin üzerine. Rüzgar, ıslak. Yanıp sönen trafik lambaları, buğulu camlardan yansıyan reklam panoları, sonbaharın ruhunu yaşayan yapraklar, gece çökünce ete kemiğe bürünen pişmanlıklar, her şey taze ve buruk… Yeni bir beden arıyorum kimi zamanlar. Caddelerde süzülürken yakalayıp bir amaca mühürlemek istiyorum ruhumu. Yaşamak için aşık olmak gerek, hissediyorum. Çok zor olacak, ucuz ritimli şarkılarla sarhoş olmak. Çok zor olacak biliyorum, çapasız, yelkensiz yeniden atlantiğe açılmak. Çok zor olacak gözlerimi Gök’yüzüne açmak. Ölüm ve yaşam üzerine gerdiğim urganda, yaşımla eskittiğim postalımla dengede kalmak çok zor olacak. Kim bilir kaçıncı geçişim bu köşe başından, saçlarım ıslak. zihnimse tam da bunu düşünene kadar donmuş gibi. sessiz ve sakin. trajediyi huzurla karşılayan bir mevlevi gibi dergahında oturmuş bekliyor. onlar geçiyor, bunlar geliyor, rüzgar yeni bir damla konduruyor alnıma. soğuk yavaş yavaş parmak uçlarımı uyuşturuyor ve ben bir saniye dahi olsa gözlerimi kapatıyorum. nereye gittiğimi; gittiğim yerde bekleyenim olmadığından umursamıyorum. onlar yok oluyor, sokak lambaları yaşayan yapraklar ve yansıyan ışıklar. Şehrin üzerine gerilen örtü zihnime geriliyor, siyah işini yapıyor, var olan yok oluyor. Ben bir saniye dahi olsa gözlerimi kapatıyorum, şehir duruyor, insan susuyor bulutlar donuyor. O an fark ediyorum ki büyük saat asla durmuyor. Yelkovan ve akrebin kavgası daima devam ediyor.
    Hatırlıyorum yalnızlığımda, postallarıma henüz huzursuzluk bulaşmadığı zamanlarda, saatleri suçlardım. kavgalarımın tarafsızlığında, holigan olma kudretini bana duvarda asılı bir saat bahşederdi. bilmezdim o iki mızrak arasında yatan gizemi. gecenin gündüze devrinde, zihnimin kuytularında yatan barbar savaşçılar uyanırdı. yaşlanmak koymazı, dedemi severdim. yaşamak kronik bir hastalıktan farksızdı. Bilmediğimden mesafelerin gizemini ve hala dedemi sevdiğimden hatta kuytu köşelerde gizlenen barbarları partizanca desteklerken, dizim kanadığında ustalıkla suçlarken gölgesinde kıvrıldığım büyük saati suçlardım. Kılıcım kim bilir hangi ozanın ruhuyla mühürlenmişti. Şimdi anlıyorum; gözlerimi bir anlığında kapadığımda, siyah örtünün gerildiği şehrin bir köşesinden geçerken saçım ıslandığında; şimdi anlıyorum, benim kavgam aynalarla.

Yorumlar