Kayıtlar

26.05.2025, Saat 12.12

      Merhaba, bu dosya belirli aralıklarla notlar aldığım günlüğün ilk sayfası. Bu günlük eğer başarılı olursa kendimi sürekli geçip giden zamana karşı nasıl kazandığım ve yarattığımın bir kanıtı olacka. Amacım tarihe iz bırakmak ya da dünyaya kazık çakmak değil. Bu yalnızca var oluşumu kendime kanıtlamanın bir yolu olacak.  Özellikle son zamanlarda içinde  bulunduğum durum nedeniyle, zihnim sürekli aktif olsa da düşünceler ve planlar sürekli olarak birbirini takip ederek yok oluyorlar. Zihnim sanki sürekli olarak kendi içinden bir şeyler sızdırıyor. Ben de zihnimden sızan her şeyi bir yerde toplamak istiyorum. Kendi kendimin arşivi olmak istiyorum. Çünkü şu ana kadar tüm bu düşüncelerimi tam olarak anlayabilecek ve bu düşüncelere karşı duyduğum coşkuyu benimle beraber deneyimleyebilecek kimseyi tanımadım. Belki de bu cümlenin yüklemi 'Tanıyamadım' olmalı. Emin değilim.  Max Richter dinlerken daima yazılarımı edebi bir konuma çekiyorum. duygusal v...

Caerion Bölüm 1: İsimsiz

           Caerion kayanın dibinde bekliyordu. Ne bir tarafın adamıydı, ne de bu dünyanın. Altında uzanan ovadan daha önce geçmişti. Yer yer yeşil otların, çimenlerin süslediği bir ovaydı burası, rüzgar daima denizden eserdi, bu yüzden tuz tadı dudaklarına kadar gelirdi insanın. Tuzlu ve nemli hava ona o kadar çekici gelmişti ki rotasını uzatmak pahasına burada kamp kurup biraz dinlenmek istemişti. Güzel bir his bıraktığını hatırladı. Elinde kalan son şarabı o gece bitirmiş, aylardır görüşemediği sevgilisiyle, dalgalarla güzel bir gece geçirmişti. Sabah uyanıp yola koyulacağı sırada rüzgarın daha da şiddetlendiğini fark etti. Nem de azalmış olacak ki, aklında yalnızca toprağın susamış kuruluğu kaldı.      Şimdiyse binlerce cesede sahne olmuştu bu ova. Binlerce ceset, renkleri, boyları, üzerindeki flamaları fark etmeksizin yatıyordu yerde. Dağlardan gelen akbabalar onların üzerinde gezinmeye başlamıştı çoktan. Ovada neredeyse kimse kalmamış...

13.08.24 Sıkıntı

     Tanrı sıkıldığı için mi yarattı bizi, yoksa sıkıntıyı yaratmak için mi zihnin merkezine koydu iradeyi?           Henüz daha gençken, artık genç olduğumu iddia edemeyecek kadar çok hissettiğimi varsayıyorum, boynuma 'Teadium Vitae' yazma düşüncesini aklımdan çıkartamazdım. Öyleydi ki bu, sanki benden önce beni orada görecekti insanlar. Daha da güzeli her aynaya baktığımda aynı korkunç sözü görecektim. Beni tanımlayan işte buydu. O koca düş hayvanı iki kelimede özetleniyordu işte: Yaşama karşı, bizzat onun yaşam oluşundan dolayı, hiçbir neden ya da bahaneye ihtiyaç duymadan oluşan bir nefret. Ölümün ve şiddetin büyüsü, intihar edebilecek olmanın ve etmenin saygınlığı, düşün her türlüsünün sonunda bir titan gibi beliren, yükselen hatta tanrılaşan gerçeklik, keskinlik ve sıkıntı... Her biri tek bir cümlede özetlenebilir işte: Teadium Vitae.      Ve her gün insan bu kabulle uyanabilir, şah damarı üzerine mutfak bıçağı ya da hiç...

Çukur

 Gözleri alkolden seyiriyordu. Sokakta bozulması imkansız bir sessizlik vardı. Ellerinin üşüdüğünü hissetti bir an. Ellerini paltosunun cebinden çıkarttı. Daha fazla hissedebilmek için her şeyi yapabilirdi. Serin havada dans eden ağaç yapraklarından, arabalar altında ezilen betona kadar sadece hissetmek istiyordu. O ağaç gibi dans etmeliydi, gerekirse yere yatmalı ve tüm şehrin onu ezerek geçmesini beklemeliydi. Beklemek. Onu bekleyen kimsenin olmadığını hatırladı. Yetişmesi gereken hiçbir şey yoktu. Hatta o kadar boştu ki bu düşünce gelecekte bürüneceği kişi bile onun, kendisine bulaşmasını geciktirebilmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Adımlarını yavaşlattı. Bİr köprüdeydi o sırada. Zamanı yavaşlattı. Mekanın farkına vardı. Hep böyle olurdu ya, manzaraya bakabilmek için duranlar ya da hayatın keyfini çıkartmak için zamanı yavaşlatanlar. O hangi kategoride acaba? Acısının tadını çıkartmak için mi yavaşlamıştı. Bir araba geçti hızla altındaki yoldan. Bazı geceler yoldan geçe...

Değersizliğin tebelleş olduğu bir özne

 Değersizliğin tebelleş olduğu bir özne Müsveddelere kazınmış intihar notları  Yıllanmış özlemler  Yitik düşler  Rotasız yürüyüşler. Sokağın sonunda koca bir duvar olduğunu bile bile; eve varamayacağını bile bile; düne hatta özgürlük ile ertelenmiş ya da yok edilmiş geleceğe, özlemle, boynu bükük gece yürüyüşlerine ne kadar tamah eder bir ruh? Gökyüzünde emanet soluklara, sana ait olmayan anlamlara tutunarak, fedakarlığın verdiği güç ile semanın kaçıncı katına kadar erişebilir? Ve tanrı hangi güzelliğe komşudur? Her eylemin sonunda eylemsiz bir hiçliği arzulayarak, kaç gece iç çekilir? Kaç hece ile dirilir ruh, zamanın efsunu yırtılır? Kaç hecedir o dua ki; yıllarca yeniden yazılır: müsveddelere kazınmış intihar notları. Yıllanmış özlemler  Yitik düşler  Rotasız yürüyüşler.  Zihnin merkezinde, o çoşkun düş ırmağının kalbine giren bir hançer; adına huzursuzluk der kimileri, Kimi kavimler huzur der. Dert aynıdır belki ama zaman ve mekan değişip gider. U...

Şiir Barbarlıktır

 26.7.23           Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba,  Geçtiğimiz haftalar boyunca onca zorluğun ve bana kalırsa haksızlığın karşısında kendi inançlarıma ve doğrularıma göre yaşıyor olmam yalnızca tek başınalığımı daha da baş edilmesi zor hale getirdi. Yıllar boyunca bir tek dize arasına sıkışıp kaldım. Gökyüzünde, bulutların ve düşlenmiş her rüyanın ardında beni tanrıların beklediğini hayal etsem de, ruhumu ve bedenimi bu dünyaya zincirleyen inançlarımı kesip atacak kuvveti kendimde bulamıyorum. Aylar hatta yıllar boyunca zihninde aynı yalan tekrarlanan düşkünler gibi kendi acınası sürüngenliğime aşkla bakıyorum. Geçmiş zamanların mirası, gelecek yılların temennisi bugünüm, bu iki uç arasında, iki dize ile mühürlenmiş şiir kokan sayfalarda toplumun, modern ahlakın ve sözde üç kuruşluk hakikat müsveddesi sözlerin değerlerin arasında sıkışıp kaldı.  “Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.” Daha açığı bulunamadı, olmaz da! K...

Kusma nöbeti 3

  Her yıl bu vakitlerde, yaz kapımı çaldığında oturup uzun uzun düşünürüm. Bu düşünce nöbetleri beni her defasında aynı sonuca vardırır. Zaman değişse de, mekan yenilense de ya da bambaşka şeyler öğrensem de bu son durak asla değişmez. Yalnızca her yıl daha da güçlü bir sonuç olarak var olur. Sanki sırf bu sonucu kuvvetlendirmek adına yaşıyormuşum gibi gelir bana. Gözümdeki perdeler adım adım aralanıyor sanki. Eskiden bu perdelerin engellediği fikirler bu dönemlerde hücum ediyor beynime ve idrakim sarıyor onları çepeçevre. Vücuda giren yabancı bir cisim nasıl ki intihap ile sarılıyorsa, zihnim de bu yabancılığı sarıyor. Önce onu tanıyor. Daha sonra en vurucu gücü ile yani idrakı ile çözüyor diğer fikirlerin içinde. Her yıl yenilenen bu yeni bilgiler yalnızca yukarıda bahsettiğim şeyi, sonucu güçlendiriyor. Bazen gözlerimdeki kalın merceklerin at gözlüğü olduğunu düşünüyorum. Eğer her değişim ve yenilik bir sonucu doğruluyorsa, söz konusu sonucu tanrı olarak kabul etmiş olma ihtimal...